Tarihsel süreç içerisinde, Osmanlı dönemine kadar Çatalzeytin adlı bir yerleşim yerine rastlamak mümkün değildir.
Ancak Çatalzeytin yöresinin tarihi, sınırları kuzeyde (yani kıyı kesiminde) Filyos/Hisarönü'nden başlayarak Bafra'ya; güneyde (yani iç kesimlerde) Gerede'den başlayarak Çankırı'ya dek uzanan ve ilkçağ Anadolu'sunda adına "Paphlagonia" denilen bölgenin tarihi içinde, MÖ 6 yy.'a dek uzanmaktadır.
Paphlagonia tarihine yönelik araştırmalarda yöredeki tarihi kalıntılar, Ginolu limanının, kıyı Paphlagonia'sinda yer alan bir kentçik olduğunu kanıtlamaktadır.
Ahmet Gökoglu, Paphlagonia (Kastamonu:1952) adli eserinde Ginolu'yu GİNEOGLU olarak adlandırmakta ve bugün sadece ufak bir sur parçası ayakta duran kale için "Osmanlı eseri" demektedir.
Ginolu kalesi, Sürtüven burnu denen sarp ve dik kayaların üzerinde kurulmuştur. Kuzeyi sarp ve dik kayalar halinde denize iner. Diğer yönleri zayıf olduğundan yapay sur ve burçlarla desteklenmiştir. Kalan sur artıkları güney-batı kısımlarındadır. Kalenin ortasında moloz tasından yapılmış su mahzeni bulunmaktadır. Bunun doğusunda da bina enkazı vardır. MÖ 340'da yaşayan Yunan yazar Skylaks, burayı KORONIS diye adlandırmıştır. Bilge Umar ise Paphlagonia (Birinci basım. İstanbul: Ak Yayınları,1988) adli eserinde KINOLIS olarak adlandırmıştır.
Çatalzeytin'de ilk yerleşmelerin gerek yazılı gerek görsel bulgulardan Ginolu'da gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Ancak simdi ilçe merkezinin bulunduğu yerde, yerleşmelerin ne zaman ve hangi nedenlerle başladığı konusunda kesin bilgiler bulunmamaktadır.
Halk arasındaki söylenceye göre de, Ginolu Çatalzeytin'in ilk yerleşim yeridir ve buradaki toprak kaymaları sonucu, eskiden bataklık ve sazlık bir durumda olan bugünkü ilçe merkezi, yerleşim yeri olmuştur.
Yörede Osmanlı egemenliği kurulmadan çok önce ve Osmanlı dönemi içinde, Çatalzeytin'e bağlı Kavakören köyünün bulunduğu yerde, eski adıyla Zakro(Akçay) boyunda Mavro (MAMLAY) adıyla büyük bir yerleşim yeri vardı. Ayrıca kıyıda Gourniu (GINOLU) ve Mineo (GÜLLÜSU) adıyla iki liman bulunmaktaydı.
Yaralıgöz dağının arka yüzlerinden toplanan ve Bozkurt ilçesinin içinden geçen Abana çayı eteklerinde de Lebana(ABANA) yerleşim biriminin bulunduğunu Yunan kaynaklarından biliyoruz.
Çatalzeytin'in tarihinde Ginolu'dan sonra ikinci büyük yerleşim yeri olan MAMLAY, günümüz koşulları dikkate alındığın da bile önemli ekonomik etkinliklere sahne olmaktaydı.
Yörede Osmanlı egemenliği kurulmadan önceleri ve Osmanlı döneminde Mavro-Mamlay çevresinde, Mamlay' a bağlı olmak koşuluyla 14 su değirmeni, 1 tane su hisarı, 1 tane beziryağı üretim merkezi ile 2 demirci dükkanı bulunduğunu Rum Kaynaklarından biliyoruz.
1844 yılına ait bu bilgilere göre Ginolu kazası, bugün İnebolu'ya bağlı Evreniye(Gemiciler) ve Bozkurt'a bağlı İlişi (Yakaören) yerleşim yerlerine dek uzanan bir coğrafyaya sahiptir.
1869 yılında yayımlanan Kastamonu Salnamesinde ise "Kastamonu Vilayetinin", Kastamonu, Sinop, Bolu, Kengiri (Çankırı) adlı 4 "sancağı" ve Kastamonu sancağının merkezle birlikte "9" kazası bulunmaktadır.
Salnameye göre, Küre ve Abana, İnebolu kazasına bağlı birer "nahiye" iken; Ginolu ve Çatalzeytin, Abana'ya bağlı birer "köy" konumundadırlar.
Prehistorik çağlardan sonra, Kastamonu yöresinin -bilinen- en eski sakinleri Sümerlerin bir kolu olan Gaska (Gas,Gasga,Kaska) Türkleridir. Ancak Gaska'larin, Giresun'dan Sakarya'ya uzanan bir bölgede yaşasalar da, kıyı kesimine de indikleri konusunda kesin bulgular bulunmamaktadır.
Bugün sadece Ginolu'da değil, genel olarak Çatalzeytin yöresindeki irili ufaklı birçok kalıntı, burada Ceneviz ve Venediklilerin yaşam sürdüğünü kanıtlar niteliktedir.
Yörede Türklerden önce Trabzon Rum İmparatorluğu ve Doğu Roma İmparatorluğu'nun egemen olduğu, günümüzde Rumlara ait yaşam kalıntılarının bulunduğu bilinmektedir.
Rumlar ve Cenevizler döneminde Sinop'tan tarihi bir ''tuz yolu''; deniz üzerinden Rusya'ya ulaşır, eğer mal satışı yapılacaksa satımdan sonra, alınan mallar da yüklenerek ya Sinop ya da Ginolu limanına gelinirdi.
Taşköprü üzerinden Kastamonu'ya ulaşan malların hemen hemen hepsi limanlardan alındıktan sonra Akçay boyundan nakledilir ve bu naklin ilk durağı PATELA (bugünkü YENİCUMA) hanı olurdu.
Yöredeki Türk varlığı konusunda ise, Bekir YÜKSEL Çatalzeytin Dergisi'nde şunları yazmaktadır. Bölgede Türk varlığının Selçuklulara kadar uzandığını görüyoruz. Yöre adlarını incelediğimizde Türklerin güneyden geldiğini sezinliyoruz. İsfendiyar dağları eteklerinde yıllarca yaşayan Türkler, zamanla sahile inmişler.
Sarayolu yaylasındaki saray temelinin 1km. Yakınındaki yerin hastane olması, Kervansaray, Kadı sarığı, İtoğlu, Koyun ağılı, Gürgen türbesi, Nallı türbe, Dündar türbesi, Sekiz cenk (Sekicek), Örücek yaylası gibi adlar Selçukluların peşinden yöreye Osmanlıların geldiği izlenimini veriyor.
Yöre adları en sade Türkçe sözcükler olup, ne zaman konduğu bilinmiyor. Örneğin; Kavaklı köyünün Köprücek ve Esköprücek mahalle adlarının nereden geldiğini çözemedik.
Çatalzeytin ilçe merkezinin 5-10 km. çevresindeki yer adları Mamlay (Kavakören), Harda (Kaşlıca), Farya (Yemişli) 1961 yılında değişti.
Bazı köylerimizdeki tarla adları Mahmut köyü, Emir köyü gibi Türk varlığının eskiye dayanışının bir diğer belirtisi.
Çatalzeytin ve çevresinde Osmanlı egemenliği kurulmadan önce, Kastamonu'daki Candaroğulları Sinop'taki Pervaneoğulları ile Candaroğulları zamanında önce Kastamonu-Sinop arasındaki kimisi Kırım'dan, kimisi Azak boylarından, bir kısmı Moğolların Anadolu'yu istilasında gelen çeşitli boylara mensup Türkler ile Karadeniz'in karşı yönünden gelip yöreye yerleşen Çerkez ve Gürcüler vardı.
Fatih'in İstanbul'u fethinden çok sonraları birçok Osmanlı Türk'ü de Çatalzeytin yöresine yerleşmişti. Osmanlı döneminin son zamanları ile Cumhuriyet döneminin başlarında önceleri bir kıyı köyü, sonrada "bucak merkezi" olan Çatalzeytin, yazar Sevket Demirci'nin deyişine göre, "14 veya 17 haneli; gündüzleri biraz hareketli, geceleri ise karanlıklar içinde çok güzel bir yalı kentiydi.
Yalı köyü Çatalzeytin' de tomruk nakli işlerinde kullanılan kamyonların varlığına rağmen, Çatalzeytin' i çevre kasaba kentlere, hatta Çatalzeytin'i diğer köylere bağlayan karayolu bulunmuyordu.
Halk ulaşım gereksinimini deniz yoluyla sağlamakta, zaten arazisi çok kısıtlı bulunduğundan, deniz yoluyla getirtebildiklerini ya tüketerek ya da satarak yaşamını sürdürmekteydi.
1925 yılında Kastamonu ve İnebolu'ya gelerek Şapka Devrimini gerçekleştiren ATATÜRK, "Kastamonu üzerinden İnebolu'ya gelişinde Ecevit ormanlarında dinlenirken sırtında yorganları ile Zonguldak'tan köyüne dönmekte olan (Gülemanın KELA) ile (Kertlekçi Meded'in Hasan'ın oğlu Mustafa DEMIRCI)'ye 5 (ya da 6) türkü söyletmiş, sonrada kendilerine Ecevit Çorbası ve turşusu ısmarlamıştır.
İnebolu'da ATATÜRK'Ü karşılamaya gelenler arasında bulunan Çatalzeytin grubu adı geçenler sayesinde Mustafa Kemal'e ulaşabilmişlerdir.
ATATÜRK'E; Çatalzeytin grubunca, o zaman "bucak" olan Çatalzeytin hakkında bilgi verilip, Çatalzeytin' lilerin saygı ve bağlılıkları sunulmuş ve grup Gazi'yi bucağa davet etmiştir.
Gazi Paşa, "gezi süresinin dar olduğunu" söylemiş, davete teşekkür ederek "Mümkün olsa oralara da gelir, halk ile temas eder, Karadeniz kıyılarının o güzel parçalarını da görmüş olurdum" demiştir.
1925' lerde bir bucak merkezi konumun da bulunan Çatalzeytin'in ne zaman bucak olduğu kesin bilinmiyor. Ancak, Çatalzeytin'de belediye örgütünün 1911 sıralarında kurulduğu ve ilk Belediye Başkanı'nın da KARAHALİLOĞULLARI'ndan Hüsnü Bey olduğu bilinmektedir.
Çatalzeytin'de Belediye örgütünün 1911' de kurulduğu ve ayni tarihte, şimdiki ilçenin, İnebolu'ya bağlı bir bucak olduğunun kabul edilmesi durumun da, Çatalzeytin'in ilçe olduğu 1954'e dek, 43 yıl "bucak" olarak varlığını sürdürdüğü söylenebilir.
O zamanların Çatalzeytin'i "nahiye" ye dönüşmüş olmakla birlikte, insanların tüm gereksinmeleri deniz yoluyla karşılanıyordu.
Önceleri mavna denilen Katranla boyanmış, kürekli büyük kayıklarla İnebolu'ya yapılan seferlerle Çatalzeytin için gerekli olan gaz, seker ve tuz ticareti, zaman zaman Karadeniz de sefer yapan yelkenli büyük tonajlı ahşap gemilere yine mavnalarla ulaşılarak deniz üzerinden ticaret yapılırdı.
Ayni mavnalar; Kurtuluş Savaşında İnebolu'ya yanaşan gemilerle ulaştırılan cephanenin, İnebolu'ya çıkarılmasında etken olmuştur. Çatalzeytin içinden çok sayıda kaptan çıkmış, Deniz yolundan yapılan ticareti, seyahati zor şartlara rağmen gerek İnebolu, gerekse Ayancık'la gerçekleştirilmişlerdir.
Cumhuriyet döneminde Çatalzeytin; Karadeniz de ulaşımı sağlayan, Istanbul-Trabzon seferleri yapan yolcu gemilerinin mutlaka uğradığı liman kenti olmuştur.
Gemi Çatalzeytin açıklarında demirlediğin de mavnalarla yolcu ve ticaret malı nakledilmek suretiyle, genellikle İstanbul'a ulaşması sağlanırdı.
1970 yıllarına kadar süren denizyolu taşımacılığında Turhan, Etrüsk, Kadeş... gibi vapur adı verilen, insan ve eşya taşımasında kullanılan gemilerle nakliye ve ulaşım sağlanmış, bu gemiler sayesinde de Çatalzeytin'den istanbul'a göç başlamıştır.
Karayolu ulaşımı başlayana kadar Çatalzeytin' de motorlu büyük kayıklarla (MOTOR) ulaşım devam etmiştir.
1945 Yılında Abana'nın ilçe olmasıyla, İnebolu'ya bağlı bucak olan Çatalzeytin, bu tarihten sonra Abana'ya bağlı bucak olarak varlığını sürdürmüştür.
1953 yılında ilçelik Abana'dan alınıp Bozkurt'a verilmesiyle, Çatalzeytin bucağı tekrar İnebolu'ya bağlanmış, 1954 yılında da DP İktidarı sırasında ilçe statüsüne girmiştir.
İlçe olduğunda 24 köyü bulunan Çatalzeytin'in şu anda 41 köyü bulunmaktadır. 93 Harbi denilen Osmanlı-Rus harbinden sonra Kırım, Batum, Kafkas yöresinden gelen Türkler, son yerleşimleri oluşturmuştur.
1954 yılında ilçe statüsüne kavuşan Çatalzeytin'in ilk Belediye Başkanı Hüseyin Avni İNCE'dir. Sırasıyla; Seyfettin KARAHAN, Kenan ACAR, Vahit TEKINEL Belediye Başkanlıkların da bulunmuşlardır. Şu anki Belediye Başkanı Musa OĞUZ'dur.
Çatalzeytin-Kastamonu karayolunun hizmete girmesiyle, daha önceleri deniz yoluyla büyük şehirlere olan göç daha da hızlanarak, Karabük, Zonguldak, Ankara, İstanbul gibi şehirlerdeki cazip iş imkanları ile merkez ve köyler tamamen boşalmış, Bilhassa Yabancı Ülkelerin işçi ihtiyacı sonucunda Çatalzeytin ve köyleri büyük çapta Yurtdışına göç vermiştir.
Karabük Demir-Çelik Fabrikasının kurulması, Zonguldak Kömür işletmelerinin işlevini sürdürmesi nedeniyle çok sayıda Çatalzeytin'li çalışmak üzere bu işletmelere müracaat ederek, çalışmaya başlamışlar ve bilahare de yerleşmişlerdir.
Karabük'te binlerce Çatalzeytin'li bulunmaktadır.
İstanbul'a bilhassa 1950 yıllarda deniz yolu ile başlayan göç, karayolu sayesinde iyice hızlanmış, taşçılık gibi kaba işlerle başlayan meslek edinme, son dönemde mermer işleme ve kartonpiyer işleri, Çatalzeytin' lilerce benimsenerek, neredeyse bu meslekler Çatalzeytin'lilere özgü hale gelmiştir.