Takvim
YALÇIN METAL

Hey Gidi Günler Hey

HEY GİDİ GÜNLER HEY

Çocuktuk..

Başa güreşiyordu yoksulluk.

Yıldan yıla panayırlar

En önemli takvimimiz,

En büyük dünyamızdı.

Folluktan yumurta çalıp

Soluğu Kötü Avni’nin1 yaygısında alırdık.

Kaptık mı birkaç kırıntı büsküiyi

Halkalı şekeri

Sevinçten uçardık.

Devir o devirdi…

Sen ise, şanssızsın, çocuğum

Yetişmemişsin o günlere

Kendi oyuncağını kendin yapmadın.

Çamura şekil vermişliğin,

Dal-budak yonmuşluğun yok.

Ardıç fitili atan kendi imalatın

Löp tüfeğin olmadı…

Erik pestilcesi karışımlı, undan çiriş zamk,

Ham maddesi kurum ve yumurta akı olan

Boya yapmadın.

Sen, saya çağırmamışsın

Külük, külçe, somun sana yabancı.

Kurt-kuşla paylaşmamışsın aynı pınarı.

Eğilip su içmemişsin kaynağından,

Hapaz hapaz yüzünü yunmamışsın.

Mısır közleyip, soymantasına sarmalamamışsın.

Kayık-kızakla kaymamış,

Çelik-çomak oynamamışsın.

Yeşir oynamasını, yarışıp savak vermesini,

Peşrev çekip güreş tutmasını öğrenmemişsin.

Kipi-kipi, tıklama, yuğlama, yüzük,

Üçtaş, dokuztaş gibi oyunlarla

Beden ve zihin jimnastiğin olmamış.

Sap-saman, harman, döven yaşamamış

Poyraz rüzgarı bekleyip,

Tınaz savurmamışsın…

Çarık duymamış, yalınayak dolaşmamışsın.

Isırgan dalamamış badını-bacağını.

Boyunduruk, zelve, öğendire, nodul, cemek

Bağ, menük, yığın,

Bilmiyorsun ne demek.

Cırcır böceklerinin çağırışları eşliğinde,

Yalnızlığın cin mısırı gibi patladığı,

Sessizliğin çığlık olup yayıldığı gecelerde,

Tepende çiçek çiçek gökyüzü,

‘alak’palasta tarla-bostan beklememişsin.

Bir dal ya da bir yaprak kımıltısı

Pır-pır ettirmemiş yüreğini, hoplatmamış.

Eski yün çorap verip

Karşılığında kuru incir almadın.

(Adaletin terazisi gibi bir terazi,

bir yana eski yün çorap,

bir yana incir kurusu.)

Anacığın kül suyu ile yıkamadı çamaşırlarını.

Bezir yağında yumurta börttürmedi sana.

Mısır ekmeğinin yüzünü görmemiş

Karapancara doğrayıp çala kaşık yememişsin.

Yoğurt doğramacından, cevizli makarnadan.

Islamadan, cırıktadan, mamlayludan

Sual edilmez sana.

Fodan, büzlenbeç, soğan cücüğü

Süslememiş sofranı.

Tabiat eczanesinin reçetesiz tabletleri,

Böğürtlen, kiren, ufaz ve döngel’den

Şifa almadın.

Çördük armudunun potasyumu girmedi vücuduna.

B-Vitamin gruplarını içinde bulunduran

İri çorbasını kaçırdın ne yazık ki.

Bir dizin kestaneyle mutluluğu yakaladığın olmadı.

“A ciğer köşem”, “a balım”, “a bürücüğüm”

gibi hitapların içtenliği, hoşluğu dolmadı gönlüne.

Küllük, kulluk ve fırınönü muhabbetlerinden.

Söz, kültür kapmadın.

Yelek, göynek, kinat pantolon ne ki?

Folklorik bir estetiği yansıtan,

Kuşak, peştamal, peşkir’in,

Poğ, yazma, yemeni, ve nezgep’in

Yüzünü görmedin.

Yazık.. Düğün, bayram da tatmadın köyde.

Davulcu karşılatmadın.

Mehir’e, gelin almasına gitmedin.

Hele o, uzaktan uzağa duyulan davul sesine

Kulak kabartmadın, yüreğinde duymadın

Kavalın yanık havasını.

Çatalzeytin’in davulu-zurnası da

Havası, suyu gibi ayrıdır, fark edilir.

Efsane kavalcı Kışlalı Hasan üflese de duysan.

Ta.. Fransa’da, Hollanda’da bile kaval çalmış.

Öyle özdeşleşmiş ki kavalıyla

Bir zamanlar trafik kazasında bacağı kırılmış da,

At üstünde kaval çalmaya devam etmiş yine de,

Düğün yapmış.

Dört kuşağı evlendirmiş:

Ana-babayı, çocukları, torunları ve de

torunların çocuklarını..

Hala iyi üflüyor iyi mi.. Hem de tüm yüreğiyle, ciğeriyle

İçten mi içten…

İşte böyle.. Ayrılır gelir bizim havalar, dupdurudur.

Yunuslar’lı Kazım da yaman üfler hani.

Kavalı konuşturur.

Sen nereden bileceksin ah evlat!..

Şimdi kırık pencereleri boş bir göz gibi bakan.

Köy odalarının merhabasının sıcaklığını,

Orada kaynayan muhabbetin dostluğunu,

İçtenliğini, ebediliğini…

O odalar ki nice tanrı misafirine kucak açmış,

Köyün nabzının attığı mekan olmuştur.

Şimdi fi tarihi olduğu gibi…

Adam boyu karda çiğir yapıp yol aralamadın,

Taşkapak’tan saçakların ucunda dizi dizi

Buzdan kılıçlarla göz-göze gelmedin.

Saysalar anlamazsın

Oluk, poyra, diğren, yaba, daraba, bedevre,

Aktarağaç, evsün, in, cin, pin,

Mengenez, düzen, kirmen, ark, evlek,

Azık, çöntek… Daha daha saysalar

Eğer, semer, ezengü, alak,yalak sorsalar

Allak bullak olursun.

Haa… Bu kelimeler de ne deme,

Anamızın ak sütü gibi has Türkçe.

Kor bilmez, köz bilmez, körsek bilmezsin.

Gülük, gölbez, sıpa

Bilmece gibi gelir sana

Ne acaba?..

Karacakaya’ya, Çatak’a varmamış

Sarayoluğu’na, Koru’ya çıkmamışsın.

Damlıca Mağarası’na, Çıngıraklı Kaya’ya,

Kar kuyusuna yolun düşmemiş.

Yayla antremanın, eforun tok.

Karşıdan karşıya seslendiğin olmamış.

Sesini tekrarlamamış kayalar

Yankılanıp cevap vermemiş.

Sessizliğin sesini dinlememişsin.

Bir ağacın gölgeden postuna uzanıp,

Karıncalarla paylaşmamışsın azığını.

Yalı’ya inmişliğin, gaz-bez-tuz almışlığın yok.

Halkalı çörek ( ekmek ),

Yanında sigara paketi kadar var yok

Bir kesek helva

Senin olmamış dünya..

Fenlioğlu Ahmet Ağa’yı, Canbazoğlu’nu,

Paşaoğlu’nu, Yazıcıoğlu’nu duymamışsın.

Mahir Efendi, Ali Dayı, hurşit Çavuş

Makaracıoğlu, Durvalı Ercep Ağa,

Kadıoğlu, Çaloğlu masal kahramanı gibi gelir sana.

Çepni nere, Kavaklı nere?

Kuşçular, Sökü, Celallar, Yemişli nere?

Ne yana düşer Kavakören, Saraçlar, Kirazlı?

Tanımazsın hangi tarafta Çelebiler, Hamidiye.

I-ıh.. Senin işin zor kardeş.

Okka, dirhem, kile kadar zor.

Delikli iki buçuk kuruşlar, beş, on kuruşlar

Gelip geçmemiş elinden,

Rastlamamışsın sarı yirmi beşin tedavülüne.

Sen, karasaban peşinden

Adım başı mısır dökmemişsin.

Pin’den yumurta aşırıp tokuşturmamışsın.

Kürüske düşmemiş peşine.

Kapancayla kuş tutup azat etmemişsin.

Ecünnü’lü, değirmen masalıyla kuşkulanmamışsın.

Kecin yatakta yatmamış, bezir sıkmamışsın.

Yeşilgözlü çay göllerinde çimmemişsin.

Kiren sopası ile tanışmamışsın.

Deh deyip at-eşek çaptırmamışsın.

Kır-bayır, dere-tepe sığır gütmemişsin.

Bız tutmamış ineğini.

Sahi, biz-böğelek ne demek?

Zıh zıh, gas gas’tan koç anlar.

Sor babana, anlatsın sana.

Ahbaplığın olmamış, börtü-böcekle.

Uçana, kaçana hal hatır etmemiş,

El sallamamışsın.

Tefekten cıgara tüttürmemişsin,

Genzin yanmamış duman duman.

Bürükten çelenk yapmamışsın.

Tarlaya azık götürmüşlüğün yok,

İmeceye katılmışlığın yok.

Öte dağdan mantar topladın mı? Yok…

Devir o devirdi…

Şimdi her şey fi tarihi…

Sen, beton yığını insan silosu apartman çocuğusun.

Hayatın çilesini, cilvesini yaşamamış

Feleğin çemberinden geçmemişsin.

Kusura bakma a benim canım hemşehrim.

Kardaşlığım

Sen sınıfta kaldın…

1. Kötü Avni: Pazar, panayır ve bayramlarda yaygı açan, o döneme göre iğneden-ipliğe çok çeşit bulunduran sembol bir gezgin esnaf..

İyi bir insan olmasına rağmen isminin başındaki kötü sıfatın, yaygısında eskilere de yer vermesinden kaynaklanmıştır.

Merkebi ve yükleriyle birlikte sele kapılıp, çaya gitmesi hala unutulmamıştır.

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam22
Toplam Ziyaret178836
Saat
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.413134.5510
Euro36.357136.5028
Hava Durumu
Çatalzeytin Nöbetçi Eczaneler